30 Kasım 2011 Çarşamba

Bazı şanslı çocuklar..

Seneler evvel bir 18 Ocak akşamı.. Alışılmışın dışında sessiz bu sefer teyzemlerin evi.. Annem bir haftadan fazladır hastanede çünkü.. Üzerine düşmüyorum çocuk kafamla bu olayın, nasılsa iyileşecek.. 
Televizyonda Gizli Gerçek adlı bir film oynuyor. Reklam arasında mutfağa su içmeye teyzemlerin yanına gidiyorum, tam da o sırada babam arıyor. Sesi bozuk, teyzemleri istiyor. Teyzemin kısa cevapları ve dolan gözlerinin üzerine düşmeden tekrar salona dönüyorum.. Dedim ya, ben 7. sınıfa giden bir çocuğum ! O gece film bitince uyuyorum hemen, ertesi gün okulda deneme sınavı olacağız çünkü. Önemli..
19 Ocak.. Evdeki karmaşık seslere uyanıyorum, ne olduğunu anlamaya çalışarak küçük odadan çıkıyorum. Sabah ama ev çok gri, siyah belki de.. Seher teyzem geliyor, salona çekiyor beni. Yüzüme bakıyor ve sakin bir sesle ‘annen öldü’ diyor.. Çok güçlü bir kadın, ağlamıyor o.. Ben mi? Hatırlamıyorum..
“Ama o iyileşecekti, zaten o yüzden hastahanede değil miydi? Bir şeyi yoktu, iyiydi işte. Benim mezuniyetimi görecekti daha, ne oluyor öldü de ne demek, kimse bana o kadar hasta olduğunu söylemedi ki!” diye düşünüyorum o an çocuk kafamda.. Önceki senenin mayıs ayında hastalığı başlayıp işten izin aldığından beri bana sürekli iyileşeceğini bir şeyi olmadığını söylediler çünkü.. Hastalığının bahsi geçtiğinde bana söyledikleri tek şey ‘annenle biraz daha fazla vakit geçir daha çok öp onu’ oluyordu ve ben bunun ne anlama geldiğini anlayamıyordum. Ço-cuk-tum..
O ölecekti ve ben bunu bilmiyordum anlayacağınız. Zaten söyledikleri gibi daha çok da öpmemiştim hiç. Gözlerimin önünde eriyordu ben anlamadan daha sonraki günlerimizin hayalini kuruyor, onu hep yanımda tutuyordum hayallerimde. Ama gidip de sarılmıyordum, banyodan çıktığımda saçlarımı ona değil, teyzemlere tarattırıyordum. Okuldan geldiğimde o hasta salonda yatarken, televizyonun karşısına geçiyordum, kitaplarımla ilgileniyordum. Onu ne çok sevdiğimi ona hiç göstermiyordum.. Onu ne çok sevdiğimi bilmiyordum ki!
Ve o gri bir sabahta ölüyordu.. Şok.! Bir yanım hep o sabahta kalırken bugünlere geliyordum, gülerek özleyerek…
***
internetimin olmadığı günlerde, bende bol bol televizyon izleme, izlemiyor olsam da karşında oturuyor olmak gibi bir alışkanlıktır oluşuverdi.. Geçen akşam da kanalları karıştırıp dururken bir magazin programına rastlıyorum. Spiker bir kadının cenazesini gösterirken ‘son günleri olduğunu anlayan … oğlunu Amerika’dan yanına çağırdı ve son 15 gününü oğluyla baş başa geçirdi..’ diyor. Donakalıyorum.. Gözlerim doluyor, içimde tarif edemediğim bir yürek burgusu..Bazı çocuklar çok şanslı.. Bilerek büyüyorlar.. 
Bense biraz çocuk.. Hiçbir şeyden haberi olmayan sadece ertesi günkü sınavı için stres yapan bir ufak kız.. Hala..

2 yorum:

  1. inan bana şanslı dediğin çocuklar gerçekten şanssız . düşünsene karşında canından çok sevdiğin biri oturuyor ve sen onun yakın zamanda öleceğini biliyorsun. bir ölüyle konuşuyormuşsun sanki... sen gerçekten şanslı olan taraftasın. nerden mi biliyorum . ben o şanslı diye hitap ettigin gruptayım da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O değil işte, bazen insan yine de bilmek istiyor sadece biraz daha fazla sevmek için..

      Sil